Bulutlar nasıl oluşur?

Hiçbir bulut diğeri ile şekil ve hacim olarak aynı değildir. Çünkü oluşumlarına etki eden hava akımları, sıcaklık, basınç, havadaki toz miktarı v.b. gibi o kadar çok etken vardır ki, çok değişken olan atmosferde iki yerde bütün bu şartları eşit olarak sağlamak mümkün değildir.

Isınan yeryüzünden buharlaşan su, havadan hafif minik su buharları şeklinde doğruca gökyüzüne yükselir. Belirli bir yükseklikte basınç azaldığı, hava da soğuduğu için minik su damlacıkları haline geçerler ve bulutları oluştururlar. Başlangıçta bu damlalar o kadar küçüktür ki, çapları birkaç mikrometredir. (İnsan saçı 100 mikrometredir.) Ortalama bir yağmur damlasının oluşabilmesi için bunlardan milyonlarcasının birleşmesi gerekir.

Bulutların bu kadar ağırlığa rağmen gökyüzünde asılı kalabilmelerinin sebebi bu damlacıkların çok küçük olmalarıdır. Her ne kadar bir kilometre çapındaki bir bulutta en azından 1.000 ton su varsa da bu hacimdeki hava 1.000.000 tondur, yani bin kez daha ağırdır. Bu nedenle de bulutlar içerlerindeki yağmur taneleri iyice oluşup, ağırlaşıp yere düşene kadar tepemizde gezinip dururlar. Aslında yağmur yağarken yağmur damlası oluşma işlemi devam ettiğinden bulut içindeki suyu boşaltıp bir anda kaybolmaz.

Bulutun oluşumunda başlangıçta oluşan su damlacıkları o kadar küçüktür ki, üzerlerine gelen ışıkları doğrudan yansıtırlar ve bu tip bulutlar pamuk gibi beyaz görünürler. Su damlacıkları birleşip büyüdükçe, yani kalınlaştıkça ışığı daha az yansıtırlar, bu nedenle de yağmur bulutları daha koyu, gri hatta siyaha yakın renkte görünür. Gittikçe büyüyerek ağırlaşan bu damlalar bulutun altında toplandığından, bu tip bulutların tabanları üst taraflarına nazaran daha koyu renktedirler.

Havadaki sıcaklık yatay olarak genellikle aynıdır. Bu nedenle havanın içine suyu alabileceği yükseklik yatay olarak hemen hemen aynı olduğundan bulutların altları daha düzdür. Bulutun ortası ile üst kenarı arasındaki ısı farklı olduğu ve üst tarafında su damlası oluşumu devam ettiği için üst taraflar kıvrımlıdır.

Bulutlar şekillerine ve yüksekliklerine göre sınıflandırılırlar. Genelde üç ana grupta toplanırlar. Bu sınıflandırmaya göre, ince, tutam tutam, ufak bulutlara ’sirüs’, kümeler halinde olanlara ‘kümülüs’, ufukta tabaka halinde görünenlere de ’stratus’ deniliyor. Ayrıca iki tane de yükseklik kategorisi var. Bulutun tabanı yerden 2.000 - 6.000 metre yükseklikte ise ön ismi ‘alto’, 6.000 metreden daha yükseklikte ise de ’sirro’ oluyor. Yağmur bulutlarına da diğerlerinden ayırmak için ‘nimbo, nimbus’ gibi isimler ekleniyor.

Bilimadamı: Arşimet

Bilimadamı: Arşimet

Arşimet (M.Ö. 287, Sicilya - M.Ö. 312, Sicilya), Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis. Bir hamamda yıkanırken bulduğu iddia edilen suyun kaldırma kuvveti bilime en çok bilinen katkısıdır.Ancak pek çok matematik tarihçisine göre integral hesabın kaynağı da Archimedes'tir.

Roma generali Marcellus, Sirakuza'yı kuşattığında, Archimedes mühendisin yapmış olduğu silahlar nedeniyle şehri almakta çok zorlanmıştı. Bunların çoğu mekanik düzeneklerdi ve bazı bilimsel kurallardan ilham alınarak tasarlanmıştı. Örneğin, makaralar yardımıyla çok ağır taşlar burçlara kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla çok uzaklara fırlatılıyordu. Hatta Archimedes'in aynalar kullanmak suretiyle Roma donanmasını yaktığı da rivayet edilmektedir. Ancak bütün bunlara karşın M.Ö. 212 yılında Romalılar Sirakuza'yı zapt ettiler ve şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte Arşimet'i de öldürdüler.

Söylentilere göre; "bu sırada Archimedes kum üzerine çizdiği çemberlerle hesaplar yapmaktadır. Elinde boynuna vurulmak üzere kaldırılan bir kılıçla yaklaşan romalı askere aldırmaz bile. Başını hesaplarından kaldırmadan "çemberlerime dokunma" der. Arşimedin kesik başı çemberlerin arasına düşer."

Archimedes hem bir fizikçi, hem bir matematikçi, hem de bir filozoftur. Gençliğinde bir süre İskenderiye'de bulunmuş, burada Eratosthenes ile arkadaş olmuş ve daha sonra da onunla mektuplaşmıştır. Archimedes'in mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir. Bunlara ilişkin eserler vermemiş, ancak matematiğin geometri alanına, fiziğin statik ve hidrostatik alanlarına önemli katkılarda bulunan pek çok eser bırakmıştır.

Geometriye yapmış olduğu en önemli katkılardan birisi, bir kürenin yüzölçümünün 4πr2 ve hacminin ise 4/3 πr3 eşit olduğunu kanıtlamasıdır. Bir dairenin alanının, tabanı bu dairenin çevresine ve yüksekliği ise yarıçapına eşit bir üçgenin alanına eşit olduğunu kanıtlayarak pi'nin değerinin 3 +l/7 ve 3 +10/71 arasında bulunduğunu göstermiştir.başka bir değişle bu formulleri suyun hacim kullanma esnasında alabileceği öz kütle çapıdır...

Archimedes'in en parlak matematik başarılarından biri de, eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir. Bir parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına yaklaşmıştır. Sonsuz küçükler hesabı, bir alana tasavvur edilebilecek en küçük parçadan daha da küçük bir parçayı matematiksel olarak ekleyebilmektir. Bu hesabın çok büyük bir tarihi değeri vardır. Sonradan modern matematiğin gelişmesinin temelini oluşturmuş, Newton ve Leibniz'in bulduğu diferansiyel ve entegral hesap için iyi bir temel oluşturmuştur.

Archimedes Parabolün Dörtgenleştirilmesi adlı kitabında, tüketme metodu ile bir parabol kesmesinin alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu ispatlamıştır.

İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamı da Archimedes'dir. Bu prensiplerden bazıları şunlardır:

1. Eşit kollara asılmış eşit ağırlıklar dengede kalır.
2. Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda aşağıdaki koşul sağlandığında dengede kalırlar: f1 · a = f2 · b

Bu çalışmalarına dayanarak söylediği "Bana bir dayanak noktası verin Dünya'yı yerinden oynatayım." sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir.

Archimedes, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu da bulmuştur. Söylendiğine göre, bir gün Kral II Hieron yaptırmış olduğu altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu sorunun çözümünü Archimedes'e havale etmiş. Bir hayli düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş ve "Buldum, buldum" diyerek hamamdan fırlamış.Archimedes'in bulduğu şey; su içine daldırılan bir cismin taşırdığı suyun ağırlığı kadar ağırlığını kaybetmesi ve taç için verilen altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su mukayese edilerek sorunun çözülebilmesi idi.

Archimedes'in araştırmalarından önce, tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı biliniyordu; ancak bunun nedeni açıklanamıyordu. Archimedes'in bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir. Archimedes, 23 yüzyıl önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç kahramanından biri olmaya hak kazanmıştır.
Sirakuza Savunması

M.Ö. 216 yılında Archimedes 70 yaşını aşmış, akrabalarından biri olduğu söylenen Sirakuza kıralı Hieron ölmüştü. İkinci Bhon Savaşı sonunda da şehir yenilgiye uğramış, Kartaca'lılarla birleşmeyi kabul etmişti. Bunun üzerine Romalılar, ünlü konsüllerinden biri olan Claudius Marcellus'u bir orduyla Sirakuza'ya gönderdiler.

Yaşlı Archimedes, hiçbir zaman katılmadığı siyaset alanından uzakta kendini çalışmalarına vermiş, sessiz ve sakin bir hayat sürüyordu. Ama onun hikmet ve zekâsına hayranlık duyan hemşehrileri şehri savunması için kendisinden yardım dilediler. Archimedes, bu çağrıyı adeta istemeyerek kabul etti.

Romalılar, onun bir mucit ve mühendis olarak yaratıcı kabiliyetini öğrenmekte gecikmediler. Bir gün, kıyıdaki şehir surlarına kadar sokulan bir Roma savaş gemisi birdenbire dev gibi korkunç bir kerpetenle karşılaştı. Duvarların arkasından çıkan bu alet gemiyi pruvasından yakaladığı gibi çeneleri arasında kıstırarak parçaladı. Kaldıraç kolları ve dönel kasnaklar yardımıyla işleyen bu aletin çalışma prensipleri Archimedes tarafından ortaya konulmuştu. Böylece bir kaldıraç mekanizması ilk defa olarak gerçekleştiriliyordu.

Bu arada surların arkasına yerleştirilen dev mancınıklar, düşmanın üzerine ağır oklar ve taş yağdırıyordu. Güvertesi ve bordası delik deşik olan gemilerin direkleri parçalanıyor, gemidekilerin üzerine düşüyor, düşman ağır kayıplar veriyordu.

Archimedes'in Güneş ışınlarını büyük bir ayna aracılığıyla düşman üzerine yansıtıp gemileri ateşe verdiği de söylenir. Ama inanılması oldukça güç olan bu hikaye, belki de bir efsaneden başka bir şey değildir.

Bununla birlikte Archimedes'in icat ettiği makineler, Romalıların gözlerini o derece yıldırmıştı ki surların üzerinde bir ip ya da değnek gördükleri zaman gene onun bir makinesi sanarak bağırıp kaçışıyorlardı. Claudius Marcellus, ister istemez hayranlık duyduğu bu düşmanıyla kendi mühendislerinin başa çıkamayacağını anladı. "Bu matematik devi ile neden savaşalım ? Bizimle alay eder gibi kıyıda oturup donanmamızı yok ediyor !" diyerek Sirakuza'yı tam bir ablukaya aldı.Çok ünlü bir insan olmuştur.

Yıldırım Nasıl Düşüyor?

Gökyüzünde yılda 3 milyar şimşek veya yıldırım oluşmaktadır. Bir diğer deyişle yılın herhangi bir zamanında dünyanın üstünde 2000 yıldırım bulutu vardır ve dünyamıza her saniyede 100yıldırım, şimşek yıldırım düşmektedir. Güçlü bir fırtına, Hiroşima'ya atılan atom bombasından 100 kat daha fazla enerji açığa çıkarmaktadır. Kim bilir? Belki bir gün gelecek yıldırımları da enerji kaynağı olarak kullanmayı öğreneceğiz.

Bu gök olayı insanlığın ilk tarihinden itibaren ilahi bir işaret olarak görülmüştür. Yıldırım düşmesi insanlar için tehlikeli olmasına rağmen insan yaşamına faydası da vardır. Yıldırımlar yeryüzündeki bitkiler için faydalı maddeler olan nitratlar ve oksijenin de yeryüzüne inmesine neden olurlar.

Her şey güneş ışıkları ile yeryüzünde ısınan havanın yükselmesi ile başlıyor. Tabii içinde buharlaşan suyu da yukarı taşıyarak. Bu yükselen hava yaklaşık 2-3 kilometreye ulaşınca havanın soğuk katmanlarına rast geliyor. Soğuk havalarda nefes verince nefesimiz nasıl buharlaşıyorsa aynen o şekilde buharlaşıyor ve gördüğümüz bulutu oluşturuyor. Bu bulutlar daha sonra hava akımları ile 20.000 metreye kadar tırmanabiliyorlar.

Aslı tam bilinememesine rağmen bulutların bu yükselişleri sırasında içlerinde oluşan buz kristallerinin birbirlerine sürtünerek bir statik elektrik enerjisi açığa çıkardıkları öne sürülüyor. Bu elektrik enerjisi bulutların üst katmanlarında pozitif(+), alt katmanlarında ise negatif(-) yüklü olarak birikiyor. Bulutun içindeki yük havayı iyonize edecek güce ulaştığında şimşek oluşuyor.

Yağmur bulutlarının alt yüzeylerindeki büyük negatif yük içindeki elektronları iterek orayı da pozitif yüklü hale getiriyor ve bu yük saniyede 1000 kilometre hızla toprağa iniyor, yani kısa devre yapıyor. Yıldırımın bu andaki ısısı 30.000 derece olup güneşin yüzeyindeki ısının 5 katı kadardır.

Yıldırım düşerken çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Yerden de buluta doğru bir boşalma oluyor. Yerden 100 metre yükseklikte bu iki akım birleşiyor ve iletkenliği çok fazla olan bir koridor oluşuyor. İşte bundan sonra yıldırımı hiçbir şey durduramaz, pozitif yük hızla buluta doğru onu nötr hale getirmek için yükselir. İşte yıldırımın havadan yere mi, yoksa yerden havaya mı oluştuğunu yaratan soru bu.

Bu koridordan yerden göğe doğru neredeyse ışık hızının üçte biri hızla yükselen akım yıldırımın göze gelen şiddetli ışığını da yaratır. Ardından yine yukardan yere iner ve iki taraf arasındaki potansiyel farkı sıfırlanana kadar bu olay 10-12 kez tekrarlanabilir.

YAĞLAR VE YAĞLARIN ÖZELLİKLERİ

YAĞLAR VE YAĞLARIN ÖZELLİKLERİ

· C,H ve O'den meydana gelmiştir.Yapısındaki oksijen miktarı şekerlerdekinden azdır.

· 3 Yağ asidi + Gliserol = Yağ + 3 H2O

· Ester bağı ile bağlanırlar.

· Yağlarda çeşitliliği yağ asitleri sağlar.

· Suda çözünmezler.Organik çözücüde çözünürler.(Alkol,eter gibi)

· Isı ve darbeye karşı koruyucudur.

· Yağların enerji verimlerinin çok olmasının sebebi karbon sayılarının çok olmasındandır.

· Yağların 2. dereceden enerji verici olarak kullanılmasının sebebi sindiriminin çok zor olmasındandır.

· Karbonhidrat ve proteinlerin fazlası yağa dönüştürülür.Bunun sebebi ise yağların enerji verimlerinin yüksek olması ve uzun süreli kullanılabilmesidir.

· Solunumla yıkılmaları sonucunda fazla su açığa çıkarırlar.Onun için özellikle kış uykusuna yatan,uzun süreli göç eden ve suyun az olduğu ortamlarda yaşayan hayvanlarda iyi bir depo ve enerji maddesidir. Aynı zamanda hafif olduğu için uçmada hayvana avantaj sağlar.

· Yağ asitleri en basit lipitler olup,uzun karbon zincirlerinden oluşurlar.Karbonlar arasındaki bağlar tek ise doymuş,çift ise doymamış yağ asitleridir.Doymamış yağlar bitkiseldir ve sıvıdır. Doymuş yağlar ise hayvansaldır ve katıdır.Doymamış yağların yüksek sıcaklık ve basınçta hidrojenle doyurulmasıyla margarin yapılır.

· Oleik asit Þ zeytinyağında; Linoleik asit Þ tohumlarda; Butirik asit Þ tereyağında

Steroid Þ zarların yapısına katılır.Aynı zamanda vitamin ve hormon olarak iş görür.

Fosfolipid Þ hücre zarı yapısına katılır.

VİTAMİNLER, HANGİ BESİNLERDE HANGİ VİTAMİNLER VARDIR?

VİTAMİNLER, HANGİ BESİNLERDE HANGİ VİTAMİNLER VARDIR?

A vitamini Þ Balık yağı,yumurta sarısı,süt,peynir,karaciğer,yeşil sebzelerde bulunur.

Þ Büyüme ve gelişmeyi sağlar,vücudu enfeksiyonlara karşı korur,gece körlüğünü önler.

B vitamini Þ Tahılların kabuklarında,et,süt,karaciğer ve yeşil sebzelerde bulunur.

Þ Karbonhidrat,yağ ve proteinlerin vücut içinde kullanılmasında katalizör olarak görev yapar.Kansızlığı önler.

C vitamini Þ Yeşil sebze ve meyvelerde bulunur.

Þ Bağ dokusunun oluşması için gereklidir.Skorbit hastalığını önler.Vücudu enfeksiyonlara karşı korur.

D vitamini Þ Balık yağı,karaciğer,yumurtada bulunur.Ultraviyole ışınlarının etkisi ile deride üretilir.

Þ Vücuttaki Ca,P dengesini sağlar.Kemiklerin gelişmesini sağlar.Çocuklarda raşitizmi önler.

E vitamini Þ Yeşil sebze,karaciğer,et ve bitkisel yağlarda bulunur.

Þ Üreme organlarının gelişmesini sağlar ve kısırlığı önler.

K vitamini Þ Yeşil sebzeler,karaciğer ve yumurtada bulunur.Bağırsaktaki bakteriler tarafından sentezlenir.

Þ Eksikliğinde kanın pıhtılaşması gecikir.

VİTAMİNLER VE VİTAMİNLERİN ÖZELLİKLERİ

VİTAMİNLER VE VİTAMİNLERİN ÖZELLİKLERİ

· Vücut direncini arttırırlar.

· Enzimlerin yapısına katılırlar.

· Düzenleştiricidirler,enerji vermezler,sindirilmezler.

· Bir kısmı besinde bulunduğu şekliyle vitamin özelliğinde değildir.Bunlar vücuda alındıktan sonra vitamin özelliği kazanır.Bunlara provitamin denir.

· Yağda eriyen vitaminler A,D,E,K

Suda eriyen vitaminler B,C 'dir.

· İnsan vücudunda A,B,D,K sentezlenir.

A ÞÞÞ karaciğerde

B,K ÞÞÞ bağırsakta bakteriler tarafından

D ÞÞÞ deride

· A,D,K karaciğerde depolanır.Diğerlerinin fazlası atılır.

HANGİ BESİNLERDE HANGİ VİTAMİNLER VAR?

A vitamini Þ Balık yağı,yumurta sarısı,süt,peynir,karaciğer,yeşil sebzelerde bulunur.

Þ Büyüme ve gelişmeyi sağlar,vücudu enfeksiyonlara karşı korur,gece körlüğünü önler.

B vitamini Þ Tahılların kabuklarında,et,süt,karaciğer ve yeşil sebzelerde bulunur.

Þ Karbonhidrat,yağ ve proteinlerin vücut içinde kullanılmasında katalizör olarak görev yapar.Kansızlığı önler.

C vitamini Þ Yeşil sebze ve meyvelerde bulunur.

Þ Bağ dokusunun oluşması için gereklidir.Skorbit hastalığını önler.Vücudu enfeksiyonlara karşı korur.

D vitamini Þ Balık yağı,karaciğer,yumurtada bulunur.Ultraviyole ışınlarının etkisi ile deride üretilir.

Þ Vücuttaki Ca,P dengesini sağlar.Kemiklerin gelişmesini sağlar.Çocuklarda raşitizmi önler.

E vitamini Þ Yeşil sebze,karaciğer,et ve bitkisel yağlarda bulunur.

Þ Üreme organlarının gelişmesini sağlar ve kısırlığı önler.

K vitamini Þ Yeşil sebzeler,karaciğer ve yumurtada bulunur.Bağırsaktaki bakteriler tarafından sentezlenir.

Þ Eksikliğinde kanın pıhtılaşması gecikir.

TUZLAR - TUZLARIN ÖZELLİKLERİ VE TUZ ÇEŞİTLERİ

TUZLAR - TUZLARIN ÖZELLİKLERİ VE TUZ ÇEŞİTLERİ

Asitler ve bazların nötrleşme tepkimeleri ile birleşmesi sonucu oluşan kristal yapılı katı maddelere tuz denir.

a) Tuz Çeşitleri :

NaCl Sodyum Klorür

KCl Potasyum Klorür

CuCl2 Bakır Klorür

MgCl2 Magnezyum Klorür

CaCl2 Kalsiyum Klorür

Na2SO4 Sodyum Sülfat

K2SO4 Potasyum Sülfat

Al2(SO4)3 Alüminyum Sülfat

ZnSO4 Çinko Sülfat

CaSO4 Kalsiyum Sülfat

CuSO4 Bakır Sülfat

MgCO3 Magnezyum Karbonat

Na2CO3 Sodyum Karbonat

Mg3(PO4)2 Magnezyum Fosfat

Na3PO4 Sodyum Fosfat

Al(PO4) Alüminyum Fosfat

KNO3 Potasyum Nitrat

NaNO3 Sodyum Nitrat

b) Tuzların İyonlaşması ve İyonlaşma Tepkimeleri :

Tuzların iyonlaşması demek, kendini oluşturan (+) ve (­–) yüklü iyonlarına ayrışması demektir.

Tuzlar, katı haldeyken elektrik akımını iletemeyip sadece suda çözündüklerinde elektrik akımını iletebilirler. Tuzlar suda çözündüklerinde (+) ve (–) yüklü iyonlarına ayrıştığı için elektrik akımını iletirler.

NaCl (suda)(aq) Na+ + Cl

KCl (suda)(aq) K+ + Cl

CuCl2 (suda)(aq) Cu+2 + 2Cl

MgCl2 (suda)(aq) Mg+2 + 2Cl

CaCl2 (suda)(aq) Ca+2 + 2Cl

Na2SO4( suda)(aq) 2Na+ + (SO4)–2

K2SO4 (suda)(aq) 2K+ + (SO4)–2

Al2(SO4)3 (suda)(aq) 2Al+3 + 3(SO4)–2

ZnSO4 (suda)(aq) Zn+2 + (SO4)–2

CaSO4 (suda)(aq) Ca+2 + (SO4)–2

CuSO4 (suda)(aq) Cu+2 + (SO4)–2

MgCO3 (suda)(aq) Mg+2 + (CO3)–2

Na2CO3 (suda)(aq) 2Na+ + (CO3)–2

Mg3(PO4)2 (suda)(aq) 3Mg+2 + 2(PO4)-3

Na3PO4 (suda)(aq) 3Na+ + (PO4)-3

Al(PO4) (suda)(aq) Al+3 + (PO4)–3

KNO3 (suda)(aq) K+ + (NO3)

NaNO3 (suda)(aq) Na+ + (NO3)

c) Nötrleşme ve Nötrleşme Tepkimeleri :

Asit ve bazın birleşerek birbirinin etkisini yok etmesi ve bunun sonucunda su ve tuz oluşup ısı açığa çıkmasına nötrleşme denir.

Nötrleşme tepkimeleri sonunda ısı açığa çıktığı için nötrleşme tepkimeleri ekzotermik tepkimelerdir.

Nötrleşme tepkimelerinde; asitteki hidrojen iyonu (H+) ile bazdaki hidroksit iyonu (OH) birleşerek suyu, asitteki (­) yüklü iyon ile bazdaki (+) yüklü iyon da birleşerek tuzu oluştururlar.

Asit + Baz Nötrleşme Tuz + Su + Isı

H+Cl + Na+(OH) Nötrleşme NaCl + H2O + Isı

Asit Baz Tuz Su

H2+(SO4)–2 + Ca+2(OH)2 Ca(SO)4 + 2H2O

Asit Baz Tuz Su

HCl + K(OH) KCl + H2O

2HCl + Cu(OH)2 CuCl2 + 2H2O

2HCl + Mg(OH)2 MgCl2 + 2H2O

2HCl + Ca(OH)2 CaCl2 + 2H2O

H2(SO4) + 2Na(OH) Na2SO4 + 2H2O

H2(SO4) + 2K(OH) K2SO4 + 2H2O

3H2(SO4) + 2Al(OH)3 Al2(SO4)3+ 6H2O

H2(SO4) + Zn(OH)2 ZnSO4 + 2H2O

H2(SO4) + Ca(OH)2 CaSO4 + 2H2O

H2(SO4) + Cu(OH)2 CuSO4 + 2H2O

H2(CO3) + Mg(OH)2 MgCO3 + 2H2O

H2(CO3) + 2Na(OH) Na2CO3 + 2H2O

2H3(PO4) + 3Mg(OH)2 Mg3(PO4)2+ 6H2O

H3(PO4) + 3Na(OH) Na3PO4 + 3H2O

H3(PO4) + Al(OH)3 Al(PO4) + 3H2O

H(NO3) + K(OH) KNO3 + H2O

H(NO3) + Na(OH) NaNO3 + H2O

d) Tuzların Özellikleri :

1- Katı ve kristal haldedirler

2- Katı halde iken elektrik akımını iletmezler.

3- Sulu çözeltileri elektrik akımını iletirler.

4- Artı yüklü (metal veya kök) ve eksi (ametal veya kök) iyonlardan oluşurlar.

5- Asit ve bazların nötrleşme tepkimesi sonucu oluşurlar.

SU VE SUYUN ÖZELLİKLERİ

İnorganik maddedir ve sindirime uğramaz.

· Enzimlerin çalışması ve kimyasal reaksiyonların meydana gelebilmesi için su şarttır

(ÖRNEK:Hidroliz )

SOLUNUM SİSTEMİ VE ÖZELLİKLERİ

SOLUNUM SİSTEMİ VE ÖZELLİKLERİ


Solunum, genel anlamda canlı organizmada gaz değişimini ifade etmek için kullanılır.


1. Dış Solunum

Solunum organlarıyla dış ortamdan hava alınması ve verilmesi, yani soluk alıp vermeye denir.


2. İç Solunum

Solunum organlarına dolan havadaki oksijenin yakalanıp hücrelere kadar taşınması, hücrelerde oluşan karbondioksitin aynı yolla solunum organlarına getirilmesidir.


3. Hücresel Solunum

Hücrelere kadar gelen besinlerin orada oksijenle veya oksijensiz olarak yakılması ve ATP üretilmesi olayıdır.


A. CANLILARDA GAZ ALIŞ VERİŞİ

Tek hücrelilerde solunum gazlarının hücreye giriş çıkışı, hücre yüzeyinden geçiş (difüzyon) ile sağlanır.
Çok hücreli organizmalardan süngerler ve sölenterelerde de, özelleşmiş bir solunum sistemi yoktur. Bunlarda tek hücrelilerde olduğu gibi sudaki erimiş oksijeni vücut yüzeyleri ile alır, CO2 yi de aynı yolla suya terkederler.


B. SOLUNUM ORGANLARI


1. Deri Solunumu

Vücut dış yüzeyini örten deri gaz değişimini sağlar. Alınan oksijen iç dokulara difüzyonla ya da kanla taşınır. Bu solunumu yapan, yassı ve yuvarlak solucanlarda dolaşım sistemi ve kan yoktur. Toprak solucanlarının tek katlı epitel dokudan ibaret derilerinde bulunan Goblet hücreleri çıkardıkları mukoz salgıyla vücut yüzeyinin devamlı nemli kalmasını sağlarlar.

Kurbağa ve semenderlerin erginlerinde esas solunum organı akciğerlerdir. Nemli olan deri gerekli oksijenin %25 inin alınmasını sağlar. Memelilerde de kısmi deri solunumu vardır. Ancak alınan oksijenin oranı çok azdır. (% 1 kadar)


2. Trake Solunumu


Eklembacaklılardan Böcekler, Çok ayaklılar, Bazı Kabuklular ve Araknitlerde trake solunumu görülür. Trakeler dokulardaki hücrelere kadar sokulmuş borular sistemidir.


Trakeler O2 yi doğrudan hücrelere taşır. Bu hayvanların kanı O2 ve CO2 taşımada görev yapmaz. Bu nedenle kanlarında oksijen taşıyan solunum pigmentleri bulunmaz. Kanları renksizdir. Trakelere gaz giriş çıkışı vücut ve kanat hareketleri yardımıyla sağlanır.


3. Solungaç Solunumu

Suda yaşayan hayvanlarda görülür. Kurbağa larvaları, deniz solucanları, bazı yumuşakçalar, kabuklular ve balıklarda bulunur. Solungaçlar suda çözünmüş oksijeni alacak şekilde özelleşmiş, yaprak veya tüy biçimindeki yapılardır.



Şekil : Solungaç


4. Akciğer Solunumu

Kurbağa ve Semenderlerin erginlerinde, Sürüngen, Kuş ve Memelilerin tümünde görülür. Akciğer hacimleri ve yüzeyleri organizma gruplarının enerji ihtiyacına göre değişkenlik gösterir. Kuşların solunum sisteminde akciğerler ve hava keseleri bulunur. Hava keseleri bazı kemiklerin içlerine kadar uzanır. Kuş akciğerlerinde alveol yoktur. Hava keseleri hava depolar ve körük gibi fonksiyon yapar. Kuşların kemik boşlukları hava taşır. Bu yapı sayesinde kuşlar yükseklerde çok rahat uçabilirler.

Solunum Sistemiyle İlgili Yapılanların Özellikleri

Solunun organlarının duvarları gaz giriş çıkışını kolaylaştıracak biçimde ince bir yapıya sahiptir

Solunun organlarındaki tabakalar yüzey genişlemesine dolayısıyla difüzyon imkanının artmasına yardımcı olur Örneğin akçiğerşerdeki alveollerin toplam yüzeyi yaklaşık 100m2 dir.

Solunum gazllarının giriş-çıkışı olduğu yerlerdeki yüzeyler nemlidir


5. Birden Fazla Solunum Organı Taşıyan Hayvanlar

a. Akciğerli balıklarda (Dipneusti) iki solunum organı faaliyet gösterir. Bu balıklar nehirlerde yaşar, bu sürede solungaçlarını kullanırlar.

Su yüzeyine çıkarak hava keselerini dolduran balık, suların çekilmesiyle çamur altına girer. Uzun bir süre hava kesesindeki hava ile hayatını sürdürür.

b. Kurbağalar ve semenderler larva devresinde tamamen suda yaşadıkları için solungaç solunumu yaparlar. Ergin hale gelen kurbağalarda solungaç kaybolur, yerini akciğer alır. Ergin kurbağa hem deri ile, hem de akciğerleriyle solunum yapar. Kurbağalar derilerini nemli tutmak için genelde nemli ortamlarda yaşarlar. Kurak bir ortamda uzun süre kurbağa yaşayamaz.

“FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ İLE İLGİLİ KONU ANLATIMLAR”

SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

C. İNSANDA SOLUNUM SİSTEMİ

İnsanda solunum sistemi akciğerler ve bu akciğerlere hava taşıyan borulardan oluşur. Burun, ağız, yutak, gırtlak, soluk borusu ve bronşlar solunum esnasında faaliyet gösteren yapılardır.


1. Solunum Sisteminin Bölümleri


a. Burun : Burunun iç yapısı, havayı temizleme, nemlendirme ve ısıtmaya uygun olduğu için, hava girişinde bu organın önemi daha büyüktür.


b. Soluk Borusu (Trake) : Ağız boşluğunun son kısmında yer alan yutağa soluk borusu bağlanır. 10–12 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında olan bu borunun başlangıç bölümüne gırtlak denir. Gırtlağın içindeki ses telleri epitel uzantılardan meydana gelmiş olup, gerginlikleri kaslarla ayarlandığından çeşitli tonlarda ses çıkartılmasını sağlar.

Soluk borusunun, düz olan arka yüzü yemek borusu ile komşudur ve iç yüzü hareketli siller taşıyan epitel hücreleri ile döşenmiştir. Bu hücrelerin meydana getirdiği epitel tabakası altında salgı bezleri bulunduğu gibi, hücrelerin arasında da salgı yapan goblet hücreleri bulunur.

Bu hücreler mukus denilen bir madde çıkarırlar. Mukus hareketli siller üzerinde ince bir tabaka oluşturur. İnce mukus tabakası, hem epitel yüzeyin nemli kalmasını sağlar, hem de solunumla giren havadaki toz ve diğer yabancı maddeleri tutar.

Soluk borusunun yapısında epitel tabakasından sonra kıkırdak doku tabakası bulunur. Kıkırdak doku, soluk borusunun duvarlarının birbirine yapışmasını önleyecek şekilde bir gerginlik sağlar. Yemek borusuna bakan yüzeyde kıkırdak yoktur. Soluk borusu arkada dördüncü sırt omuru hizasında iki kola ayrılır. Bu kollara bronş adı verilir.



Şekil : İnsanda Solunum Sistemi


Bronşların herbiri akciğere girdikten sonra binlerce ince borucuğa ayrılır. Bunlara bronşçuk adı verilir. Bronşçukların uçlarında hava keseleri bulunur (alveol). Alveoller çok ince, tek sıra epitel hücrelerden oluşmuş olup dışı kılcal damarlar ile donatılmıştır.


c. Akciğerlerin Yapısı ve Görevleri : Akciğerler, sağ ve sol olmak üzere iki kısımdan meydana gelir.

Sağ akciğer üç bölmeli, sol akciğer iki bölmelidir. Sol akciğerin küçük olmasının nedeni, kalbin buraya yakın oluşudur. Her iki akciğer pleura denilen iki yapraklı ince bir zar ile örtülüdür. Bu iki zarın iç ve dış yaprakları arasındaki boşluklarda az miktarda lenf sıvısı ve hava bulunur.


2. Soluk Alıp Verme Mekanizması

Soluk alıp verme mekanizması, göğüs boşluğu ve akciğerlerin genişleyip daralmasına dayanır. Aynı zamanda bu mekanizmada diyafram kası ve kaburgalar arası kaslar etkin rol oynarlar.


Şekil : Soluk Alıp Verme Mekanizması


Soluk alırken, diyafram kası kasılır ve kaburgalar arası açılarak hacim artar, göğüs iç basıncı düşer ve içeriye hava girer. Bu esnada göğüs boşluğu genişlemiştir.

Soluk verirken; diyafram kası gevşer, kaburgalar birbirine yaklaşarak hacim azalır, göğüs iç basıncı artar ve dışarıya hava verilir. Bu esnada göğüs boşluğu daralmıştır.

Solunum hızı kandaki CO2 miktarına göre düzenlenir. CO2 artışı soluk alıp vermeyi hızlandırır.Çünkü CO2 kanın pH sını düşürür ve ortam asit hale gelir Bu da beyni uyarır.

Soluk alış verişinin hızı ve şiddeti omurilik soğanındaki sinirler tarafından denetlenir.


3. Solunum Gazlarının Taşınması

Kanın en önemli özelliklerinden biri; CO2 ve O2 taşıma kapasitesinin çok yüksek olmasıdır.

a. Oksijenin Taşınması : Hayvanların kanında O2 taşıyıcı solunum pigmentleri bulunur. Pigmentleri şu şekilde sıralayabiliriz: Hemoglobin, Hemosiyanin, Klorokruorin, Hemoeritrin

Oksijen kanda oksihemoglobin halinde taşınır. Çok az bir kısmı kan plazmasında çözünmüş olarak taşınır. (% 2 kadar). Akciğerlerde kana geçen O2, alyuvarlardaki hemoglobinle birleşip oksihemoglobini oluşturur.

Hb + O2 HbO2 (Oksihemoglobin)

Doku kılcallarında hemoglobinden ayrılıp doku sıvısına, oradan da difüzyonla hücrelere geçer.

Tablo : Hayvanlarda Solunum Pigmentleri ve Bulunduğu Yer


b. Karbondioksitin Taşınması: Hücrelerde oluşan CO2, doku sıvısına geçip difüzyonla kılcal damarlara geçer. Normal olarak CO2, kanda çok az erir ve az bir kısmı kan plazması ile taşınır. Büyük bir kısmı ise alyuvarlara girer. Alyuvarlarda karbonik anhidraz enziminin katalizlemesi sonucu CO2, su ile birleşerek karbonik asiti oluşturur.

Karbonik asit (H2CO3), iyonlaşarak H+ ve HCO3 (bikarbonat) iyonu meydana getirir. H+ iyonu alyuvarlarda hemoglobinle, birleşerek HCO3 iyonları ise plazmada taşınarak akciğer kılcallarına getirilir.
Karbonik anhidraz enzimi



Akciğer kılcallarında HCO3 iyonları tekrar alyuvarlara girerek H+ iyonları ile birleşir ve H2CO3 (karbonik asit) oluşturur.

Yine karbonik anhidraz enziminin etkisiyle, karbonik asit, H2O ve CO2 e ayrışır. Böylece serbest kalan CO2 difüzyonla önce plazmaya, oradan da akciğer alveollerine geçer ve soluk verme ile dışarı atılır.



Şekil : Kanda O2 ve CO2 nin Taşınması


CO2 nin çok az bir kısmının hemoglobin ile de taşınabildiği belirtilmektedir. İnsanın soluduğu havada fazla oranda karbon monoksit (CO) bulunursa zehirlenme meydana gelir.

Çünkü, CO hemoglobin ile sıkı bağ yapar ve kolayca kopmaz. Bunun sonucunda oksijen hemoglobinle bağlanamaz ve dokular O2 siz kalır.